Hakikat Arayışı ve Asrın İbretleri: Varlık Gayesi, Fani Sermaye ve Değerler Nizamı Üzerine Bir Tahlil
Hakikat Arayışı ve Asrın İbretleri: Varlık Gayesi, Fani Sermaye ve Değerler Nizamı Üzerine Bir Tahlil
İnsanoğlu, bu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, derûnî bir mana arayışı içindedir. Bu arayışta ona rehberlik eden hikmetler, bazen kâinatın nizamında, bazen zamanın akışında, bazen de tarihî ve sosyal hadiselerin ibretli lisanında gizlidir.
Tahlilimize esas olan bu altı veciz ifade, bu mana yolculuğunun temel duraklarını teşkil eder: Gaye (Dünyanın ne olduğu), Vazife (İnsanın ne olduğu), Metot (Vazifenin nasıl yapılacağı), Sapma (Gaye ve vazifeden uzaklaşma) ve Ölçü (Her şeyin hakikî değerinin ne olduğu).
1. Gayenin Tespiti: Dünya Bir “Mezraa” ve “Destgâh”tır
”Dünya bir destgâh (tezgah) ve bir mezraadır (tarladır), âhiret pazarına münasib olan mahsulâtı yetiştirir.”
(Bedîüzzaman, Mektubat – 293)
Bu ifade, varlık âleminin en temel mantıkî tasvirini sunar. Dünya, kendi başına bir gaye değil, bir “vâsıta”dır. İki güçlü edebî teşbih (benzetme) kullanılır:
• Destgâh (Tezgâh): Dünya, ham malzemenin (ömür, sağlık, ilim) işlendiği, kıymet kazandığı bir atölyedir. Burada işlenen “eserler” (ameller), başka bir âlemde sergilenecektir.
• Mezraa (Tarla): En meşhur hadîs-i şerife (“Dünya ahiretin tarlasıdır”) atıf yapar. Bu, bir “faaliyet” ve “süreç” mefhumudur. Tarlada tesadüfe yer yoktur; ne ekersen onu biçersin.
Hikmeti ve İbreti: Bu tasvir, dünyaya (tabiata) “gayesiz” veya “tesadüfî” bir varlık olarak bakan felsefeleri (düşünce akımlarını) temelden reddeder. Her şeyin “âhiret pazarına münasib” (uygun) olması, kâinattaki her hadisenin bir mana ve neticeye yönelik olduğunu isbat eder. Bu, abesiyetin (boşunalığın) değil, mutlak bir hikmetin delilidir.
2. Vazifenin İdrakı: İnsan Bir “Misafir”dir
”Eğer kendini misafir bilse, misafir olduğu Zât-ı Kerim’in izni dairesinde sermaye-i ömrünü sarfetse, öyle geniş bir daire içinde uzun bir hayat-ı ebediye için güzel çalışır… Hem de bu insana verilen bütün cihazat ve âlât, ondan memnun olarak âhirette lehinde şehadet ederler.”
(Risale-i Nur – İman ve Küfür Muvazeneleri – 112)
Dünya “tarla” ise, bu tarladaki insan kimdir? Bu vecize, insanın konumunu “misafir” olarak tanımlar. Bu misafirlik, mantıken iki netice doğurur:
• Sahiplenmemek: Misafir, ev sahibi gibi davranmaz. Mülkün geçiciliğini bilir.
• İzin Dairesinde Hareket Etmek: Ev sahibi olan “Zât-ı Kerîm”in (Cenâb-ı Hak) rızası ve “izni dairesinde” hareket eder.
Hikmeti ve İbreti: En kıymetli varlığımız olan “sermaye-i ömür” (ömür sermayesi), fani bir hayata değil, “hayat-ı ebediye” (sonsuz hayat) için “sarf edilmelidir.” Bu, bir “ticaret”tir. Bu ticareti doğru yapanın “bütün cihazatı” (organları, duyguları) ahirette lehine şahitlik edecektir. Bu, muazzam bir “hesap verebilirlik” ve “mesuliyet” şuurudur.
3. Metodun Belirlenmesi: Sermayenin “Bugün” Kullanılması
”DÜN GİTTİ. YARIN MEÇHUL. BUGÜN SENİN ELİNDE… Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil; Lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikii istikbal için teşkil olunan bir mescide veya bir seccadeye at.”
(Sözler)
Gaye (ahiret) ve Vazife (misafirlik ticareti) belli olduktan sonra, bu ticaretin “nasıl” yapılacağı sorusu kalır. Cevap “vakit”tir. Bu söz, zamanı mantıken üçe ayırır:
• Dün (Geçmiş): “Gitti.” Geri alınamaz. Üzerinde tasarruf hakkımız bitmiştir (Pişmanlık veya tövbe hariç).
• Yarın (Gelecek): “Meçhul.” Elimizde “senet yok.” Ona mâlik değiliz, bir vehimdir.
• Bugün (Hâzır Zaman): “Senin elinde.” Tek “hakiki ömür” ve tek “hakiki sermaye” budur.
Hikmeti ve İbreti: Ebedî istikbali kazanmak için fani “bugünü” kullanmak gerekir. Bu söz, sadece bir tespitle kalmaz, “vurucu” bir eylem planı sunar: Günün tamamını istemez; “lâakal (en az) bir saatini” bir “ihtiyat akçesi” (yedek akçe, sigorta fonu) gibi “hakikii istikbal” (ebedî gelecek) için ayır. Bu, en akıllıca ve en mantıklı yatırımdır.
4. Tarihî Sapma (Tenkit 1): “Batmak” Olarak “Batılılaşma”
”Batılılaşmanın, batmak olduğunu idrak ettiğimiz zaman iş işten geçmişti.”
(Cemil Meriç, 1976 – Büyük Gazete)
İlk üç vecize, İlahî nizamı ve hikmeti tasvir etti. Bu vecize ise, tarihî ve kültürel bir “ibret” dersidir. Bu, “Gaye”den ve “Hakiki İstikbal”den sapmanın acı bir tenkididir (eleştirisidir).
Cemil Meriç, bir medeniyetin kendi “aslî” gayesini unutup, başka bir medeniyeti (Batı) körü körüne taklit etmesini “terakki” (ilerleme) değil, “batmak” olarak tanımlar. Bu “batış”;
• Manevî bir batıştır (Ahiret gayesini kaybetmek).
• Kültürel bir batıştır (Kendi kimliğini kaybetmek).
• Ahlâkî bir batıştır (Değerler nizamını kaybetmek).
Hikmeti ve İbreti: En acı olan, bu batışın “idrak edildiği” vakit, “iş işten geçmiş” olmasıdır. Bu, telafisi zor bir tarihî pişmanlığın ifadesidir. “Âhiret pazarı” için mahsul yetiştirmesi gereken “mezraa”nın, fırtınaya ve sele teslim edilmesinin ibretlik neticesidir.
5. Siyasî Sapma (Tenkit 2): Bir Düstûrun Reddi
”Laiklik elden gidiyormuş. Gitsin! Cehennemin dibine kadar yolu var!”
(Hasan Celal Güzel)
Bu ifade, “vurucu” ve siyasî bir tenkittir. Cemil Meriç’in kültürel tenkidini, siyasî bir düstûr (ilke) üzerinden zirveye taşır. Bu sözün hikmeti, ilk üç vecizede kurulan mantıkî düzlemde anlaşılabilir:
Eğer dünya bir “mezraa” ve ahiret için “çalışma” yeri ise ve bu çalışma için günde “bir saat” dahi olsa seccadeye ihtiyaç varsa; bu “mezraa” ile “ahiret” arasındaki bağı kasıtlı olarak koparan, dini sadece vicdanlara hapsedip “destgâh”ın (dünyanın) tamamından kovan bir anlayış (“Laiklik”in bu şekilde yorumlanması), bu bakış açısına göre “en büyük tehlike” olarak görülür.
Hikmeti ve İbreti: Bu söz, “Hakiki İstikbal” davasını, fani bir “siyasî ilke” davasından daha üstün gören bir şuurun dışa vurumudur. “Cehennemin dibine kadar yolu var!” ifadesi, o ilkenin ahiret sermayesini engellemesine duyulan öfkenin ve reddiyenin en keskin ifadesidir.
6. Küllî Ölçü ve Değerler Nizamı: Laleli Baba’nın Dört “Hiç”i
**”Laleli Baba’nın şu dört ‘Hiç’ini, hiç unutmamak lazımdır:
• Dünyanın bütün sıkıntıları, cehennem azabının yanında ‘Hiç’tir.
• Cehennem azabının en korkunç derecesi, Allah’ı görmekten mahrum kalmanın yanında ‘Hiç’tir.
• Dünyanın bütün nimetleri, cennet nimetleri yanında ‘Hiç’tir.
• Cennetin bütün nimetleri, Allah’ı bir defa görmenin yanında ‘Hiç’tir.”**
Bu son vecize, bütün bu tahlilin “küllî ölçüsü” ve “değerler hiyerarşisi”dir. Neden dünyanın fani nimetlerine aldanmamalı ve neden “Batılılaşma” gibi fani gayeler “batmak”tır? Cevabı bu dört “hiç” verir:
• 1 ve 3 (Dünya vs. Ahiret): Dünyanın azamî sıkıntısı da, azamî nimeti de ahiretin yanında “Hiç”tir. Bu, “dünya mezraadır” sözünün mantıkî isbatıdır.
• 2 ve 4 (Ahiret vs. Rü’yetullah): Bu, daha derûnî bir ölçüdür. İstenen veya kaçınılan şey, sadece “Cennet” veya “Cehennem” değildir. Gaye, bizzat o Cennet ve Cehennemin Sahibidir.
• En büyük azap, ateş değil, O’ndan “mahrum kalmaktır” (Hicap).
• En büyük nimet, huri veya köşk değil, O’nu “bir defa görmektir” (Rü’yetullah / Cemâlullah).
Hikmeti ve İbreti: Bu dört “Hiç”, “a’lâ-yı illiyyîn”e gitmenin ne demek olduğunu tasvir eder. Bu, bütün gayelerin ve hedeflerin “O”na yönelmesi gerektiğinin, O’nun rızası ve cemâli yanında her şeyin “hiç” kaldığının ilanıdır. Bu, asrın materyalist (maddeci) ve dünyevî felsefelerine (düşünce akımlarına) karşı en hikmetli ve edebî cevaptır.
Konuyla İlgili Kur’an-ı Kerim’den Ayet-i Kerimeler
Bu vecizelerin işaret ettiği manaların aslı (esası) olan ayet-i kerimelerden bazıları şunlardır:
• Dünyanın Mezraa Olması (Vecize 1 ve 2):
• ”Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)
• ”Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)
• ”Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak olan salih ameller ise, Rabbinin katında sevap olarak da, ümit olarak da daha hayırlıdır.” (Kehf, 18/46)
• ”Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)
• ”Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)
• ”Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak olan salih ameller ise, Rabbinin katında sevap olarak da, ümit olarak da daha hayırlıdır.” (Kehf, 18/46)
• Zamanın Kıymeti ve “Bugün” (Vecize 3):
• ”Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr, 103/1-3)
• ”Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın…” (Haşr, 59/18)
• ”Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr, 103/1-3)
• ”Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın…” (Haşr, 59/18)
• Haktan Sapma ve Batış (Vecize 4 ve 5):
• ”Yeryüzünde fesat (bozulma) çıktı; karada ve denizde insanların kendi elleriyle işledikleri (kötülükler) yüzünden…” (Rûm, 30/41)
• ”Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da O’nu severler…” (Mâide, 5/54)
• ”Yeryüzünde fesat (bozulma) çıktı; karada ve denizde insanların kendi elleriyle işledikleri (kötülükler) yüzünden…” (Rûm, 30/41)
• ”Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da O’nu severler…” (Mâide, 5/54)
• Nihâî Gaye ve Değer Ölçüsü (Vecize 6 – Rü’yetullah ve Mahrumiyet):**
• ”O gün bir takım yüzler parıl parıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).” (Kıyâme, 75/22-23)
• ”Hayır! Şüphesiz onlar, o gün Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.” (Mutaffifîn, 83/15)
• ”O gün bir takım yüzler parıl parıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).” (Kıyâme, 75/22-23)
• ”Hayır! Şüphesiz onlar, o gün Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.” (Mutaffifîn, 83/15)
Makalenin Özeti
Bu araştırma yazısı, altı veciz sözü tahlil ederek küllî bir mana haritası çıkarmıştır.
• Yazı, dünyanın “âhiret pazarı” için mahsul yetiştiren bir “tarla” ve “tezgâh” olduğunu (Vecize 1) belirleyerek Gaye’yi tespit etmiştir.
• İnsanın bu tarlada “ömür sermayesi” ile ebedî hayat ticareti yapan bir “misafir” olduğunu (Vecize 2) belirleyerek Vazife’yi tanımlamıştır.
• Bu ticaretin tek hakiki sermayesinin “bugün” olduğunu (Vecize 3) belirleyerek Metod’u ortaya koymuştur.
• Cemil Meriç’in “Batılılaşma batmaktır” (Vecize 5) ve Hasan Celal Güzel’in “Laiklik” (Vecize 4) tenkitlerini, bu ebedî gayeden saptıran “tarihî ve siyasî sapmalar” olarak ibretle tahlil etmiştir.
• Son olarak, Laleli Baba’nın “Dört Hiç” (Vecize 6) tasvirini, bütün bu mücadelenin “küllî değer ölçüsü” olarak sunmuştur. Bu ölçüye göre, dünyanın veya cennetin nimetleri dahi “hiç”tir; en büyük gaye ve en yüce saadet, Allah’ın cemâlini görmektir (Rü’yetullah).
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
12/11/2025
![]()

